30 Aug

Bilişsel Uyumsuzluk Teorisi

Bilişsel Uyumsuzluk Teorisi Leon Festinger tarafından 1957 yılında ortaya atılmıştır. Bu teori, insanın bilişsel yapılanmasında sıkça meydana gelen çelişkili durumların anlaşılması ile ilgilidir. Teorinin açıklama getirdiği çatışma tarifi herhangi bir grup içindeki iki ya da daha fazla kişi arasında değildir. Bu teori, tek bir insanda belirli bir olay, birey ya da grup davranışına tepkisi sırasında sıkça ortaya çıkan bilişsel çelişki durumunu anlama ve araştırma amacını taşımaktadır.

Teorinin ana hipotezleri:

Leon Festinger teorisi ile ilgili iki ana hipotez öne sürüyor. Bunlardan ilkine göre, bilişsel çelişki ortaya çıktığında birey tüm gücüyle iki ayrı şeması arasındaki uygunsuzluk derecesini azaltmak ve bilişsel uyumu sağlamak için uğraşacaktır. Bu davranışının sebebi, bu uyumsuzluğun kişide psikolojik olarak rahatsızlık hissi yaratmasıdır.

İkinci hipotez, ortaya çıkan rahatsızlık hissini azaltmaya çalışan bireyin bu tarz zorlandığı durumlardan kaçınmaya çalışacağını öne sürerek ilk hipotezi desteklemektedir.

Uyumsuzluğun ortaya çıkması

Uyumsuzluk birçok sebepten ortaya çıkabilir. En sık görülen nedenler:

  • Mantıksal açıdan uygunsuzluk
  • Kültürel geleneklere uygunsuzluk
  • Bireysel yargının genel yargıya uyumsuzluğu
  • Geçmiş tecrübelerle mevcut durumun ters düşmesi, v.b.

Bilişsel uyumsuzluk, bireyin iki ayrı bilişinin ya da bilgisinin uyumsuz olması nedeniyle ortaya çıkıyor. Birey, herhangi bir konu hakkında sahip olduğu bilgiyi ilgili konu hakkında karar alırken görmezden gelmek zorunda kalıyor. Bunun sonucunda, kişinin mevcut şemaları ile gözlenen davranışları arasında uygunsuzluk ortaya çıkıyor. Bu davranışlar sonucu kişinin bilişsel yapısında birtakım değişiklikler meydana geliyor. Bilişleri arasında uyumun sağlanması ve devam ettirilmesi  insanlar için önemli olduğundan yanlış ya da hatalı bir davranışta bulunmuş olan insanlar, düşünsel olarak kendini haklı çıkarmak için çaba harcamaktadırlar. Bu içsel çatışmayı azaltmak amacıyla birey, olay hakkındaki düşüncelerini aşamalı olarak kendi kabul sınırına yaklaştırarak bilişsel sistemini yeniden düzenlemeye çalışmaktadır.

Uyumsuzluk dereceleri

Günlük yaşamda ortaya çıkan çeşitli olaylarda problemin türüne bağlı olarak uyumsuzluk azalabilir ya da artabilir. Örneğin, dilenciye para veren biri, gerçekte onun ihtiyaç sahibi biri olmadığını düşünürse, bu durumda uyumsuzluğun derecesi düşük olacaktır. Çok önemli olduğunu düşündüğü bir sınava hazırlanmak için hiçbir şey yapmıyorsa, uyumsuzluk derecesi yüksek olacaktır. Uyumsuzluk, bireyin seçim yapmak zorunda kaldığı her durumda ortaya çıkacak ve tercihin önem derecesine göre çelişkinin derecesi de artacaktır.

Uyumsuzluğun zayıflaması

Uyumsuzluğun varlığı bireyi, mümkünse ondan tamamen kurtulmaya; mümkün değilse, önemli ölçüde azaltmaya motive etmektedir. Bilişsel çelişkiyi azaltmak için, birey aşağıdaki üç yöntemden birini tercih edebilir:

  • Davranışını değiştirmek
  • Bilişini değiştirmek
  • Bu konu ile ilgili alınan bilgiyi filtreden geçirmek

Örnek olarak kişinin sigara tiryakisi olduğunu varsayalım. Doktorundan, tanıdığından, medyadan ya da başka bir kaynaktan sigaranın zararları ile ilgili bir bilgi alıyor. Aldığı bu bilgiye uygun olarak bu davranışın sağlığı için oldukça zararlı olduğunu düşündüğünden ya davranışını değiştirecek, yani sigarayı bırakacak; ya da sigara içmenin organizmasına vereceği zararları inkar ederek; örneğin, sigaranın bir anlamda “yararlı olabileceği” ile ilgili bilgiye ulaşarak sigaranın zararları hakkındaki bilginin önemini azaltma yoluna gidecektir. Her iki durumda bilişleri ile eylemleri arasındaki uyumsuzluğu azaltmış olacaktır. Son olarak sigaranın zararları ile ilgili her türlü bilgiden kaçınmaya çalışacaktır.

Uyumsuzluğun ortaya çıkmasını önleme ve kaçınma

Bazı durumlarda birey, bilişsel çelişkinin ve onun yarattığı rahatsızlık hissinin ortaya çıkmasını problemi ile ilgili her türlü olumsuz bilgiden kaçınarak önleyebilir. Eğer çelişki ortaya çıkmışsa, birey çelişkinin güçlenmemesi için mevcut bilişsel şemadaki uyumsuzluğa neden olan olumsuz öğenin yerine bir ya da daha fazla yeni bilişsel öğe ekleyerek yine kaçınma yoluna gidebilir. Böylece, birey seçimini ya da kararını destekleyecek ve dolaylı olarak çelişkiyi azaltacak veya tamamen ortadan kaldıracak bilgiyi aramaya ve de uyumsuzluğu artıracak kaynaklardan kaçınmaya çalışacaktır.

Özetleyecek olursak, iki ya da daha fazla biliş arasında uyumsuzluğun ortaya çıkması durumunda birey, çelişkinin şiddetini azaltmak, çelişkiden kaçınmak ya da çelişkiden tamamen kurtulmak için çaba gösterecektir. Bu çaba, bireyin çelişkiyi ortaya çıkaran durum veya nesne hakkında yeni bilgi aramaya veya davranışını değiştirmeye yönelik olacaktır. Birey, davranışının doğruluğu-yanlışlığı konusundaki içsel sorgulama yerine; oluşan duruma göre bilişsel organizasyonunu yeniden düzenleyerek yeni koşulları kabul etme çabasına girecektir.

Çoğu zaman uyumsuzluk, alınan önemli kararlar sonrasında ortaya çıkmaktadır. Eşit düzeyde cazip olan iki farklı alternatif arasından tercih yapmak bir insan için kolay değildir; ancak birey kararını verdikten sonra ortaya çıkan uyumsuzluğu bastırmak ya da azaltmak için tercih ettiği seçeneğin öneminin altını çizerken aynı zamanda tercih etmediği seçeneğin önemsizliğini vurgular. Bunun sonucunda tercih edilmeyen seçenek birey için cazibesini kaybeder.