Narratif Psikoterapi
Narratif (öyküsel, anlatısal) yaklaşım (İngilizce – narrative); insan hayatının ve kişilerarası ilişkilerinin, sosyal etkileşim süreci sonucu şekillendiği varsayımına dayanarak ortaya çıkan, danışmanlık ve sosyal ilişkiler alanlarında etkin olan akımdır.
Psikoterapide narratif yaklaşımın temelleri Avustralyalı Michael White ve Yeni Zelandalı David Epstone tarafından ortaya atılmıştır. Okyanus ötesinden bu iki aile terapistinin birlikte çalışması sonucu, 1989 yılında “Literate Means to Therapeutic Ends” ve 1990 yılında “Narrative Means to Therapeutic Ends” isimli kitaplarının yayınlanmasından kısa süre sonra öyküsel yaklaşım dünyanın birçok ülkesinden psikoterapistler tarafından tanınmıştır.
Hayatımızda olayları anlamamız, kendimize ve birbirimize anlattığımız hikâyelerle şekilleniyor. Farklı bakış açılarından anlatılan aynı hikâye, nasıl hikâyeleştirdiğine bağlı olarak farklı algılanacak, farklı değerlendirilecek ve kişinin sonraki davranışlarını da farklı etkileyecektir.
Her kültürde insanların hayatını etkileyecek düzeyde gerçek, genel, yaygın gerçeklik algısı mevcuttur. Bu tarz geniş kabul gören inanışlar “söylem” [İngilizce – discourse] olarak adlandırılıyor.
Söylem; kelimelerin, eylemlerin, kuralların, inanışların ve genel-geçer değerlerin sistemidir. Her söylem iyi-kötü belirli bir dünya görüşü yaratır.
Söylem’in sürekli değişen bir dünya görüşü olduğu söylenebilir. Örneğin; ABD’ nin bağımsızlık deklarasyonunda yer alan “bütün insanlar eşit haklara sahiptir” cümlesindeki “insanlar” kelimesinin anlamı, belirli zamanda yaygın olan inanışlarla birlikte sürekli değişime uğramıştır. “Bağımsızlık deklarasyonu” ilk ortaya atıldığında insan kelimesinden kastedilen “beyaz, erkek, toprak sahibi, seçim hakkı olan” iken günümüzde “insan” kelimesi iyelik durumu, ırkı, cinsiyeti, deri renginden bağımsız olarak herhangi bir yetişkin ABD vatandaşı anlamında algılanmaktadır. Çoğu zaman “söylem”ler fark edilmiyor. Bu nedenle bizler bazı bilgileri ”-meli-,malı” olarak kabul ediyor, bazı gerçeklikleri ise “objektif” ve “kesin doğru” olarak algılıyoruz.
Narratif terapide, hayatımıza negatif etki eden ve kişiliğimizin ve ilişkimizin sorunlu hikâyelerini destekleyen gerçeklik anlayışımız ile ilgili sistemler tespit ediliyor. Sorunları belirli bir sapmaya indirgemek insanları yaşadıkları problemlerden ayrışmış olarak kabul etmemizi sağlıyor. Örneğin; “çok kızgın ve kaba bir insan” yerine “kızgın olduğu için kaba kelimeler kullanıyor” cümleleri arasındaki fark gibi.
Bazı teoriler, problemi ya kişisel ya da kişiler arası sistemin içinde görüyorlar. Narratif terapide problem belirli toplumun söylem’inde görülüyor. Bu kavramsal değişiklik söylem’in etkisini görünür kılıyor. Problemin mevcudiyetini destekleyen söylem’ler görünür hale gelince değerlendirme ve daha uygun alternatiflerle değiştirme şansı doğuyor.
Narratif model diğer tüm modeller gibi ruh sağlığı uzmanlarına başvuran insanlarla çalışabilmek için geliştirilmiş yönlendirici metafor olarak düşünülmelidir.
Özetlersek; Narratif terapi, tüm dünyada dinamik bir şekilde gelişen ve yayılan post-modern danışmanlık akımıdır. Bu yaklaşım, hayatımızı bizlerin birbirimize ve kendimize anlattığımız hikâyeler temelinde yaşadığımız ve anlamlandırdığımız varsayımı üzerine kurulmuştur. Kişisel hikâyeler kültürümüzün yaygın hikâye bağlamına dâhil oluyor. Terapiye başlayan insanlar çoğu zaman problemlerin ortaya çıkış nedeni olan sosyal stereotiplerin hâkimiyeti altında kalarak karar verme olanaklarını kapatmış oluyorlar.
Tercih edilen kişisel hikâyenin yeniden yapılandırılması, bunu yapabilmesi için insana gerekli olan bilgi, beceri ve yetenekleri ortaya çıkarıcı ve destekleyici tepkisel emirler dizisinin formüle edilip uygulanması ile mümkün oluyor.