30 Jun

Sinir Sistemine Bir Pencere

TEHLİKEYİ TANIMLAMA: PİŞİRME VE DUMAN DETEKTÖRÜ

Tehlike hayatın olağan bir parçasıdır. Ve beyin de onun tanımlanmasından, verilecek tepkilerin düzenlenmesinden sorumludur. Dış dünyaya ait duyusal bilgiler gözlerimiz, burnumuz, kulaklarımız ve tenimiz aracılığı iletilir. Bu duyumlar, limbik sistemin içindeki bir bölge olan ve beyin içinde tıpkı bir “aşçı” gibi hareket eden talamusta birleşir. Talamus algılarımız aracılığı ile elde edilen tüm girdileri, tamamen harmanlanmış bir otobiyografik çorbaya, bütünsel ve tutarlı bir “ bu bana olan şey” deneyimine dönüştürür. Sonrasında duyumlar iki yöne devredilir;  limbik sistemin daha derininde yer alan, beynin bilinçdışında iki küçük badem şeklindeki amigdalaya ve bilinçli farkındalığımıza ulaşacakları frontal loblara. Sinirbilimci Joseph E. LeDoux çok hızlı olan amigdala yolağını “düşük yol” , ezici bir tehdit oluşturan deneyimin ortasında birkaç milisaniye daha uzun süren frontal korteks yolağını “yüksek yol” olarak adlandırmıştır. Bununla birlikte talamus işlemesi yıkılabilir. Görüntüler, sesler, kokular ve dokunma bölünmüş, izole olarak kodlanır ve normal bellek işlemi parçalanır. Zaman donar ve mevcut tehlike hiç bitmeyecekmiş gibi hissedilir.

“Beynin duman detektörü” olarak adlandırdığım amigdalanın asıl fonksiyonu, gelen girdinin hayatta kalmamız için önemli olup olmadığının tanımlanmasıdır. Amigdalaya, kendisinin yakınındaki bir yapı olan ve yeni girdi ile eski deneyimleri bağlantılandıran hipokampusun geribildirim desteği ile bu işlem çok çabuk ve otomatik olarak gerçekleşir. Eğer amigdala bir tehdit sezer ise – yaklaşmakta olan bir araç ile çarpışma, sokakta tehditkâr görünen bir kişi – hipotalamusa ve beyin sapına anında bir mesaj gönderir, stres hormonu sistemi yeniden düzenlenir ve otonom sinir sistemi (OSS) tüm bedenin vereceği tepkiyi yönetir. Amigdala, talamusdan aldığı bilgileri frontal lobdan daha hızlı işler. Gelen bilginin hayatta kalmamızı tehdit eden bir nitelikte olup olmadığına, biz tehlikenin bilinçli bir şekilde farkına varmadan karar veririz. Ne olduğunun farkına vardığımızda, bedenimiz çoklan harekete geçmiştir bile.

Amigadalanın tehlike sinyalleri kortizol ve adrenalin içeren güçlü stres hormonlarının salgılanmasına sebep olur. Bu hormonlar kalp atışını hızlandırır, kan basıncını ve nefes almayı hızlandırıp bizi savaşmaya ya da kaçmaya hazırlar. Tehlike geçtiğinde beden, hızla kendi normal durumuna döner. Fakat bu engellendiğinde, beden kendini savunmak için tetiklenir; bu kişi tedirgin ve uyanık halde kalır.

“Duman detektörü” tehlikeye dair ipuçlarını toplamakta çok başarılı olmasına karşın, travma belirli bir durumun tehlikeli ya da güvenli olup olmadığı noktasında hatalı yorum yapılması riskini artırır. Niyetlerinin iyi ya da kötü olduğunu doğru değerlendirebildiğiniz ölçüde başkaları ile birlikte olabilirsiniz. Çok küçük bir yanlış anlama dahi sizi ev ve işyerindeki ilişkilerde acı verici yanlış anlamalara götürebilir. Etkin işlevsellik gerektiren karmaşık iş hayatı ya da ele avuca sığmaz çocukların olduğu ev hayatı, insanların ne hissettiğini anlamanızı ve davranışlarınızı kesintisiz olarak bunlara uygun biçimde ayarlamanızı sağlayacak hızlı değerlendirme becerisi gerektirir. Hatalı uyarı sistemi, zararsız yorumlara ya da yüz ifadelerine tepki olarak patlamalar ya da kapanmalara sebep olabilir.

STRES TEPKİSİNİN KONTROL EDİLMESİ: GÖZLEMLEME KULESİ

Eğer amigdala, beyinde duman detektörü ise gözlerimizin hemen üzerinde bulunan medial prefrontal korteksi ve frontal lobları, sahnenin yüksekten görünüşünü sunan gözlem kulesi olarak düşünün.

Normal akışta prefrontal korteksin yönetsel kapasiteleri insanların ne olup bittiğini gözlemleyebilmesini, belli bir şekilde davrandıklarında ve bilinçli bir tercih yaptıklarında ne olabileceğini tahmin edebilmelerini sağlar. Düşüncelerimiz, duygularımız ve hislerimiz üzerinde sakin ve objektif bir şekilde durabilmemiz ve tepki vermek için acele etmememiz yönetsel beynin, duygusal beyne önceden programlanmış fiziksel bağlantılı otomatik tepkileri engellemesine, organize etmesine ve yumuşatmasına yol açar. Bu kapasite diğer insanlar ile olan ilişkilerimizi korumak için çok önemlidir. Frontal loblarımız düzgün çalıştığı sürece, garson servisimizi her geç getirdiğinde ya da sigorta şirketi acentesi bizi beklemeye aldığında öfkelenmeyiz. (Gözlem kulemiz ayrıca bize, başkalarının öfkesinin ve tehditlerinin onların duygusal durumlarının bir fonksiyonu olduğunu söyler.) Bu sistem bozulursa bizler koşullu hayvanlara dönüşürüz. Tehlikeyi sezdiğimiz an, otomatik olarak savaş ya da kaç durumuna geçeriz.

Travma Sonrası Stres Bozukluğunda (TSSB) ise amigdala ile gözlem kulesi arasındaki denge radikal bir şekilde değişir. Bu da duygular ve dürtülerin kontrolünü daha da zorlaştırır.  Son derece duygusal durumdaki insanlarla yapılan beyin görüntüleme çalışmaları yoğun dehşet, üzüntü ve öfkenin duygular ile ilgili subkortikal beyin bölgelerinin etkinliğini arttırdığını ve frontal lobdaki birçok bölgenin etkinliğini azalttığını, özellikle de gözlem kulesinin, ortaya çıkarmaktadır. Bu olduğunda frontal lobun engelleyici kapasitesi çöker ve insanlar ”duygularını bırakır”; yüksek sese tepki verirken afallarlar, küçük engellemeler ile çileden çıkarlar ya da birisi onlara dokunduğunda donakalırlar.

Stresle etkin baş edebilmek duman detektörü ile gözlem kulesi arasındaki dengenin sağlanmasına bağlıdır. Duygularınızı daha iyi idare etmek istiyorsanız beyniniz size iki seçenek sunar;  onların işleyişini yukardan aşağı ya da aşağıdan yukarı doğru nasıl düzene sokacağınızı öğrenebilirsiniz.

Travmatik stresin anlaşılması ve tedavisinde, işleyişin yukarıdan aşağı ve aşağıdan yukarı doğru düzene sokulması arasındaki farkın bilinmesi merkezi öneme sahiptir. İşleyişin yukarıdan aşağı düzene sokulması, gözlem kulesinin bedeninizdeki duyumları gözlemleme kapasitesinin güçlendirilmesini kapsar. Farkındalık / dikkatlilik (mindfulness), meditasyon ve yoga buna yardımcı olabilir. İşleyişin aşağıdan yukarı düzene sokulması, Otonom Sinir Sistemi’nin (OSS) yeniden kalibre edilmesini kapsar. Hareket, nefes ve dokunma ile OSS’ ye erişebiliriz. Solunum hem otomatik hem de bilinçli kontrol altında olan az sayıdaki vücut işlevinden biridir.

SİNİR SİSTEMİNE BİR PENCERE

Bir konuşma esnasında içgüdüsel olarak kaydettiğimiz bütün küçük işaretler (diğer kişinin yüzündeki kas değişimleri ve gerilimler, göz hareketleri ve gözbebeği genişlemesi, sesin şiddet ve hızı) ve kendi bedenimizdeki dalgalanmalar (salya üretimi, yutkunma, nefes alma ve nabız) tek düzenleyici sistem ile bağlantılıdır. Hepsi OSS – Otonom Sinir Sistemi’nin (Autonomic Nervous System) iki kolu arasındaki eşzamanlılığın bir ürünüdür; vücudun hızlandırıcısı olarak sempatik ve onun freni olarak hizmet veren parasempatik. Bunlar Darwin’in sözünü ettiği karşıt işteşliklerdir ve birlikte çalıştıklarında vücudun enerji akışının yönetilmesinde önemli rol oynarlar; biri onu harcanmaya hazırlanırken, diğeri korunmasını sağlar.

SSS – Sempatik Sinir Sistemi (Sympathetic Nervous System) savaş ya da kaç tepkilerini (Darwin’in “kaçma ya da kaçınma davranışı olarak tanımladığı) kapsayan uyarılmadan sorumludur. Yaklaşık olarak 2.000 yıl önce, Romalı fizikçi Galen, onun duygularla (sympathos)  çalıştığını gözlediği için, “sympathetic” ismi vermiştir. SSS hızlı hareket edebilmeyi sağlamak için kanın kaslara gitmesini sağlar, kan basıncını artmasına ve nabzın hızlanmasına sebep olacak adrenalinin fışkırtılması için adrenal bezlerini bir ölçüde tetikler.

Otonom Sinir Sistemi’nin diğer kolu olan Parasempatik (Parasympathetic – duyguya karşı) Sinir Sistemi – PSS (Parasympathetic Nervous System) ise sindirim ve yaraların iyileşmesi gibi kendini korumaya yönelik işlevleri harekete geçirir.  Uyarılmışlık halinin frenlenmesi, nabzın yavaşlaması, kasları gevşemesi ve nefes alma hızının normale dönmesi için asetilkolin salınmasını tetikler. Darwin’in belirttiği gibi besleme, korunma ve çiftleşme eylemleri OSS’ye bağlıdır.

Derin bir nefes aldığınızda SSS’ yi aktif hale getirirsiniz. Adrenalin salınımının artması ile nabzınız hızlanır. Bu, neden birçok atletin yarışmaya başlamadan önce birkaç kez kısa, derin nefes aldığını açıklıyor. Nefesi dışarı vermek ise tersine, OSS’ yi devreye sokar ve nabzı yavaşlar. Eğer bir yoga ya da meditasyon dersi alırsanız; derin, uzun nefes verişler sakinleşmenize yardımcı olacağı için eğitmeniniz nefes verişinize özellikle dikkat etmenizi önerecektir. Nefes alırken sürekli olarak kalbimizi hızlandırıp yavaşlatırız ve bundan dolayı da ardı ardına gelen iki atış arasındaki aralık kesinlikle aynı değildir. Nabız Değişkenliği – ND (Herat Rate Variability) olarak adlandırılan bir ölçüm kullanılarak bu sistemin esnekliği test edilebilir. İyi ND (dalgalanma ne kadar çok, o kadar iyi), uyarılma sisteminizdeki fren ve hızlandırıcıların her ikisinin de çok iyi ve uyum içinde çalıştığının göstergesidir.

Van Der Kolk, B.(2015), Body Keeps The Score. Brain, Mind and Body in The Healing of Trauma.  (s.79). USA: Penguin Books.

Özet Çeviri: Sündüz ATAY